2025 Yılında Okuduğum En İyi Antropoloji Çalışmaları
2025 yılının Haziran ayında evrimsel antropolojiye merak sardım ve özellikle savaş, evlilik, cinsellik ve ataerki konularının antropoloji disiplininde nasıl ele alındığını incelemek istedim. Evrimsel antropoloji çalışan William Buckner’ın akademik kaynaklar başlığı altında yüklediği çalışmalardan gözüme kestirdiklerimi okumaya başladım. Hoşuma giden çalışmaların bir özetini Twitter/X’e yazmıştım; 2025 yılı biterken buraya da yazmak istedim. Sadece 5 çalışma paylaşacağm, aksi halde bu liste çok uzar.
1) From Bachelor Threat to Fraternal Security: Male Associations and Modular Organization in Human Societies
Küçük insan toplulukları genelde modüler ve organizasyonları genelde iki seviyede gerçekleşiyor: Conjugal family yani evlilikle oluşmuş aileler ve bu ailelerin bir araya gelmesiyle oluşan yerel topluluk. (devlet öncesi küçük topluluklardan bahsediyoruz)
Bu yapının getirdiği birkaç sorun var: Birçok memeli türünde genç erkekler bekar gruplar oluşturur ve baskın erkeklere meydan okurlar (ör. zebralar, goriller). Bu "bekâr tehdidi" olarak adlandırılır. İnsanlarda genç erkekler toplumdan doğrudan dışlanmaz; lâkin çoğunlukla sosyal olarak marjinalleştirilirler veya kontrol altına alınırlar. Bunu gerçekleştirmenin çeşitli yolları vardır. Erkeklerin birlikte kaldığı yerler (dormitory) kurulur ve erkekler orada yaşamaya zorlanır. Bunlar basitçe savaşçılardan oluşan köyler ya da erkek evleridir. Rodseth’e (2012) göre, yaşlı evli erkekler, genç erkekleri bastırmak ve kendi statülerini korumak için bu tür kurumları kullanır.
Bu fenomeni anlamak için Rodseth (2012) birkaç etnografik örnek kullanıyor:
Tiwi (Avustralya) örneği, dışsal tehditlerin tamamen yok olduğu kapalı bir toplumda yaşlı erkeklerin mutlak egemenliğinin nasıl pekişebildiğini gösterir. Ada izolasyonu nedeniyle genç erkeklerin kaçabileceği ya da başka gruplarla ittifak kurabileceği bir alan yoktur. Bu koşullar altında yaşlı erkekler kadınların neredeyse tümü üzerinde denetim kurar; genç erkekler ise uzun süre evlenemez, sürekli baskı altında tutulur. Dolayısıyla burada erkek dayanışması dış tehditlere karşı değil, yaşlıların gençleri kontrol etmesi üzerinden şekillenir.
Samburu ve Maasai (Doğu Afrika) toplumlarında genç erkekler savaşçı olarak örgütlenir ve ayrı “savaşçı köylerinde” yaşarlar. Toplumu koruyan ilk savunma hattıdırlar; lâkin evlenmeleri ve siyasal karar süreçlerine katılmaları kısıtlanmıştır. Bu durum gençlerle yaşlılar arasında toplumsal bir gerilim yaratır. Fakat buna rağmen savaşçılar toplumun dışına atılan düşman değil, sistemin zorunlu ve meşru bir parçasıdır.

Etoro (Papua Yeni Gine) ise erkek kültünün evlilik bağlarının önüne geçtiği daha güçlü bir örnek sunar. Cinsellik ve toplumsal roller sıkı biçimde düzenlenmiştir; eşler arasındaki ilişkiler sınırlıyken erkekler arasındaki ritüel bağlar (örneğin eşcinsellik) kutsal kabul edilir. Erkek evi yalnızca fiziksel bir mekân değil, erkek dayanışmasının ruhsal ve toplumsal merkezidir.
Amazon havzası ve Melanezya: Erkeklerin kadınlardan tamamen ayrıldığı, kutsal erkek ritüellerinin yapıldığı, kadınlara karşı kolektif şiddet tehdidinin olduğu toplumlar. “Erkek evi” erkek egemenliğinin sembolü ve fiziksel mekânıdır.
Bu örneklerin en uç biçimi Amazon havzası ve Melanezya toplumlarında görülür. Burada erkekler kadınlardan büyük ölçüde ayrılmıştır; erkeklerin gerçekleştirdiği ritüeller yalnızca erkeklere aittir ve kadınların bu alanlara yaklaşması ağır cezalarla bastırılır. “Erkek evi” hem erkek egemenliğinin sembolü hem de onun kurumsal altyapısıdır.
Bu kurumsal yapılar iki temel dinamik üzerinden açıklanır:
Bekâr Tehdidi Hipotezi, genç erkeklerin hem toplumsal düzeni hem de yaşlı erkeklerin statüsünü tehdit eden bir potansiyel taşıdığını savunur. Toplumlar bu “bekâr baskısı” ile başa çıkmak için onları ya marjinalleştirir ya kontrol altına alır ya da belirli kurumlara entegre eder.
Kardeşçe Güvenlik (Fraternal Security) Hipotezi ise dışsal tehditlerin —savaş, saldırı riski, kaynakların savunulması gibi— arttığı durumlarda erkek dayanışmasının yaşamsal bir güvenlik mekanizmasına dönüştüğünü vurgular. Böyle durumlarda erkek birliktelikleri toplumun temel savunma yapısı haline gelir ve kimi zaman evlilik bağlarından daha merkezi bir konuma yerleşir. Tiwi örneğinde bu dinamik yoktur; çünkü dış tehdit de yoktur.
Bu iki süreç birlikte düşünüldüğünde erkek birliklerinin tek bir biçimi olmadığı anlaşılır: bazı toplumlarda yalnızca bekârlar ayrıştırılırken, bazı toplumlarda tüm erkekler güçlü kült ve kurumlar etrafında birleşir. Dolayısıyla erkek birlikleri, kimi durumlarda evlilik kurumunun gerisinde, kimi durumlarda ise evlilikten daha merkezi bir konuma yerleşir. Devletin güçlenmesi ve savaşın sona ermesi gibi durumlarda bu erkek kültlerinin hızla çözülmesi ise bu yapıların, özellikle statüsüz ve güvencesiz ortamlarda geliştiğini güçlü biçimde gösterir.
2) Poor Man, Rich Man, Big-man, Chief: Political Types in Melanesia and Polynesia
Sahlins (1963), Pasifik Adaları’nın farklı kültürel sistemler barındırması nedeniyle antropolojik karşılaştırmalar için ideal bir “laboratuvar” sunduğunu iddia ediyor. Bu bölgede, hiyerarşik örgütlenmeyen topluluklardan merkezi şefliklere kadar uzanan geniş bir siyasal yapı yelpazesi mevcuttur. Makale, iki bölgeyi karşılaştırır:
Melanezya (Yeni Gine, Solomon Adaları, Bismarck Takımadaları, vb.)
Polinezya (Havai, Yeni Zelanda, Tonga, Tahiti, vb.)
Her iki bölge benzer tarım sistemlerine sahip olmasına rağmen, siyasal örgütlenme biçimleri oldukça farklıdır. Sahlins bu farkları iki liderlik modeliyle açıklar: Melanezyalı “büyük adam” ve Polinezyalı “şef”
Bu iki yapı şöyle ortaya çıkar.
Melanezya’daki topluluklar siyasi bütünlüğü zayıf olan, küçük, birbirinden bağımsız ve akraba ilişkilerine dayalı topluluklardan oluşurtur. Polinezya ise farklı ailelerin bir araya gelmesinden oluşan, sayıca fazla ve hiyerarşik toplumlardan oluşmuştur. Polinezya’daki topluluklarda merkezi şeflikler vardır ve çıkar grupları merkezi şeflik üzerinden iktidar ilişkilerini sürdürür. Sadece Polinezyalılar sömürgeciliğe karşı koyabilecek siyasi örgütlenmeler (örneğin Havai ve Tonga) geliştirebilmiştir. Bu durum, Polinezya’daki siyasal yapıların daha gelişmiş olduğunu gösterir. Melanezya’daki topluluklar ise Batı sömürgeciliğine karşı koyamamış ve hemen çözülmüştür. Peki neden böyledir?
Yazarların cevabı siyasi örgütlenmede yatıyor.
Melanezya’daki Büyük Adamın (Big-Man) resmî bir makam yoktur; büyük adam statüsü kazanılarak elde edilir. Diğer akrabalarla kurulan ilişkiler, zor kullanımı, kaynak dağıtımı veya karizma gerektirir. Büyük adamlar biriktirdikleri kaynakları akraba ailelere dağıtarak itibar/etki alanı kazanır. Kurdukları iktidârlar kişiseldir ve rekabete dayanır; sürekli başarı göstermek zorundadır. Büyük adamın iktidarına meydan okuyan potansiyel büyük adamlar sürekli bastırılır. İktidâr, büyük adamın etrafında topladığı küçük bir sadık grup (fraksiyon) üzerinden kendini gösterir. Liderlik istikrarsızdır; büyük adamın ölümü veya başarısız olması gibi durumlarda siyasi yapı (liderlik) kolayca dağılır.
Polinezya’daki Şef statüsü soy (erkek soyu) yoluyla aktarılır; tanrısal köken ve mana (kutsal güç) ile meşrulaştırılır. Büyük adamın aksine oldukça kurumsallaşmış bir makamdır; bireyden bağımsızdır. Şef’in iktidârı toplumun kabulüne, ideolojiye, dine ve hiyerarşiye dayanır. Şef, emek (labor) ve kaynaklar (toprak ve ürünler) üzerinde yasal-dinsel haklara sahiptir. Geniş ölçekli projeleri organize etme ve toplumsal düzeni sürdürme kapasitesi daha fazladır.
Bu iki siyasi yapının çeşitli çelişkileri vardır:
Büyük adamlar, daha fazla saygınlık kazanmak ve iktidârlarını pekiştirmek için takipçilerinden daha çok kaynak talep eder. Bu da sadakati zedeler. Büyük adamın iktidârından kaçmak isteyenler olabilir, isyanlar ve hatta süikastler gerçekleşebilir. Büyük adam, kendi iktidârını pekiştirmek ve otoritesini sağlamlaştırmak için takipçilerinden kaynak talep ederken dikkatli olmalıdır. Güçlü iktidâr ve takipçilerin sadakati arasında bir denge vardır. Sistem doğası gereği istikrarsızdır; sürekli değişen liderlik ve dağılganlık görülür.
Şefler, zenginliği kendi elit çevrelerine kaydırdıkça halkta memnuniyetsizlik oluşur. Bu durum, isyana ya da şefliğin bölünmesine yol açabilir. Yine de Polinezya’daki sistemler, yapısal olarak daha dayanıklıdır.
Basitçe Şefler: Daha büyük toplumları yönetebilir, kalıcı askeri ve dini organizasyonlar kurabilir, toplumdaki emeği yönetebilir.
Büyük adam kişiseldir, şeflik kurumsaldır.
3) Warfare and reproductive success in a tribal population
Glowachki ve Wrangham (2015), Doğu Afrika’daki göçebe yaylacılık yapan Nyangatom toplumunda genç erkeklerin evlenebilmek için başlık parası biriktirme zorunluluğundan yola çıkarak, savaşın (özellikle hayvan kaçırma baskınlarının) uzun vadede başarılı bir üreme başarısı/eş bulma stratejisi olup olmadığını araştırmaktadır.
Nyangatom toplumunda genç erkeklerin kendi sürüsü yoktur; baskınla elde edilen ganimeti akrabalarına verip “ilerideki evlilik payını” garantilerler. Kısaca, baskınlarda ele geçirilen hayvanlar, genellikle savaşçının baba tarafı erkek akrabalarına verilmektedir. Savaşçı daha sonra bu hayvanlar üzerindeki hakkını talep edebilmekte ya da miras yoluyla hak iddia edebilmektedir. Böylece evliliğini garanti altına alır.
Sonuçlar ne peki?
Kısa vadede baskınlara katılan genç erkeklerin, katılmayanlara kıyasla daha fazla eşe veya çocuğa sahip olmadıkları görülmüştür ama gençliğinde yoğun olarak baskına katılan yaşlı erkeklerin, daha az baskına katılanlara göre daha fazla eşe ve çocuğa sahip olduğu tespit edilmiştir.
4) Hunter-gatherers and human evolution
Marlowe (2005), bu çalışmada modern avcı-toplayıcılar ile tarih öncesi atalarımız arasında birebir bir benzerlik kurmanın zor olduğunu belirtiyor çünkü modern avcı toplayıcılar oldukça karmaşık teknolojilere sahip. Yine de, tarım öncesi yaşam tarzını doğrudan gözlemleyebildiğimiz tek örnek olmaları nedeniyle insan davranışlarının evrimsel kökenlerini anlamada vazgeçilmez bir konuma sahipler.
Bu çalışma için Marlowe (2005) 478 avcı-toplayıcı incelemiş. İncelenen her şeyi anlatmam gerçekten çok zor, bu nedenle sadece ilgimi çeken yerleri paylaşacağım. Açık erişim: https://www.academia.edu/12030949/Hunter_gatherers_and_human_evolution
Yüksek enlemlerde bitki azlığı nedeniyle avcılık ve balıkçılık faaliyetleri artıyor. Bunu yapanlar da genelde erkekler. Sonuç olarak erkeklerin topluluktaki beslenmeye katkısı daha yüksek. İlginç bir şey: Erkeklerin yaşadıkları toplumdaki beslenmeye daha fazla katkı yapması daha yüksek doğurganlıkla ilişkiliymiş (yani yüksek enlemler).
En yaygın yaşama alanı olan kamplarda medyan 30 kişi bulunuyormuş. Büyük grupların oluşma nedeni ise bulundukları habitatın verimliliğiyle değil savaşlarla alakalıymış.
Avcı-toplayıcılar ergenlikten sonra hangi gruplarda yaşıyor? Diğer primatlarda gözlemlenen durum şu: Şempanzelerde genellikle dişiler doğdukları grubu terk ederler, gorillalarda ise erkekler terk eder. Bunun en önemli nedeni akraba evliliğini engellemek. Benzer bir mekanizma avcı-toplayıcılarda da var ama daha karmaşık çünkü avcı-toplayıcılar kamplarda yaşıyorlar ve sürekli yer değiştiriyorlar. Bu nedenle avcı-toplayıcılarda hem erkekler hem kadınlar doğdukları topluluğu terk edebiliyor. Bunun başat nedeni evlilik. Evlenen çiftler, ya kadının ya da erkeğin ailesinin olduğu toplulukta yaşamayı tercih ediyor.
Avcı-toplayıcılarda soy takibi (matrilineal/anasoy & babasoy/patrilineal) hem anne hem baba üzerinden yapılıyor veya dayandırıyorlar. Tarım toplumlarında ise babasoy baskın.
Daha önceden ilgimi çeken bir durum vardı: Evliliklerin çoğu tek eşli. Yani dominant olan evlilik biçimi monogami. Çok eşlilik hiçbir zaman avcı-toplayıcı topluluklardaki toplam evliliklerin yarısından fazlasını oluşturmuyor. Çok eşli evlilikler ise genelde yaşlı erkeklerle sınırlı.
Kamplarda ise durum şöyle:
Avcı-toplayıcılar topladıkları/avladıkları yiyeceleri merkezi bir kampa taşıyıp paylaşıyorlar. Gıda paylaşımı; ölümlerin azalması, yaşam beklentisinin artması ve grup içi işbirliğinin gelişmesi açısından evrimsel olarak önemli.
Marlowe, insan evriminde önemli etkileri olan teknolojik gelişmeleri de şöyle özetliyor: Yay, zehirli oklar, balık tuzakları, ağlar gibi araçlar erkek avcılığı verimini büyük ölçüde artırmıştır. Teknolojiler yalnızca üretimi değil, hareketlilik ve sosyal yapıyı da dönüştürmüştür.
Avcı-toplayıcıların birçok özelliği (örneğin: merkezi kamp, iş bölümü, gıda paylaşımı, kadın/erkeklerin yaşadıkları yeri terk etmesi/evlilikle birlikte kadın/erkek tarafında yaşaması, soylarının takibini nasıl yaptıkları) primat akrabalarımızdan çok sosyal etçilere (ör. kurtlar, aslanlar) benzer (s. 63). Bu durum, insan evriminin özgün yolunu vurgular: açık alanlara, yüksek kaliteli ama seyrek kaynaklara ve karşılıklı bağımlılığa dayalı bir yaşam tarzı.
Avcı-toplayıcı toplumlara dair veriler, yaşadıkları çevre ile toplumsal örgütlenmeleri arasındaki ilişkiyi incelememize ve insanları diğer türlerle karşılaştırmamıza imkân tanıyor. Bu veriler, fosil ve arkeolojik kayıtlarla birlikte kullanıldığında, atalarımızın farklı dönemlerde nasıl davrandığını modellemeye yardımcı olabilir; fakat buradaki esas problem ne avcı-toplayıcıların tarım toplumlarıyla gerçekleştirdiği temas, ne iklim değişikliği ne de marjinal bölgelerde yaşama yanlılığıdır. Asıl sorun teknolojidir: Etnografik verilerde kayıtlı tüm avcı-toplayıcılar, geçmişteki atalarımızla karşılaştırıldığında oldukça gelişmiş ve karmaşık teknolojilere sahiptir. Bu da doğrudan “atalarımız böyle yaşıyordu” demeyi zorlaştırır.
5) Intergroup Aggression in Chimpanzees and War in Nomadic Hunter-Gatherers: Evaluating the Chimpanzee Model
Bu çalışmada Wrangham & Glowacki (2012), şempanzeleri ve avcı toplayıcıları gruplar arası çatışmalar üzerinden kıyaslıyor.
Wrangham & Glowacki (2012) hem şempanzelerde hem de göçebe avcı-toplayıcı insan topluluklarında grup dışı öldürücü saldırganlığın benzer işlevsel ilkelere dayandığını söyleyen şempanze modelini özetliyor:
Saldırganlık stratejiktir: Düşük riskli fırsatlar tercih edilir. Saldırı yapılırken saldıran taraf için düşük riskli olan durumlar seçilir.
Saldırganlık adaptiftir: Saldıran grup, kaynak ve üreme açısından avantaj elde eder.
Evrimsel olarak seçilmiştir: Grup lehine “güvenli” öldürme davranışı genetik olarak desteklenmiştir.
Bu model, “güç dengesizliği hipotezi” (Wrangham 1999) ile açıklanır: grup üyeleri, açıkça güçlü olduklarında saldırır; böylece saldırganlar daha az zarar görür. Şempanzelerin saldırganlıklarının bazı temel noktaları var:
Sürekli Düşmanlık: Şempanze grupları, komşu gruplara karşı genel olarak düşmanca davranır.
Güvenli Saldırılar: Saldırılar, sadece rakibin açıkça zayıf olduğu durumlarda yapılır (örneğin bir erkek yalnız yakalandığında)
Asimetrik Şiddet: Saldırganlar ciddi şekilde yaralanmaz çünkü saldıracakları koşulları seçerler (örneğin pusu kurmak). Saldırıya uğrana taraf ise ağır biçimde zarar görür.
Topluluk Kazanımları: Saldıran gruplar, daha fazla dişi, daha geniş alan ve daha fazla üreme başarısı elde eder.
Toplumsal Ödül Yok: Katılım gönüllüdür; şempanzeler ödül veya ceza almaz.
Bu çalışmada şempanzelerde görülen çatışma modelini insanlarda test etmek için 6 farklı bölgedeki avcı-toplayıcılar incelenmiştir (Andaman Adaları, Avustralya, Kanada, Alaska, Yeni Gine, Tierra del Fuego). Ortak olan şeyler nelerdir?
Komşu avcı-toplayıcı toplumlar genelde birbirine düşmandır. “Dış savaşlar” gruplar için sürekli olarak tehdittir. Çatışmalar genellikle tuzak veya pusu şeklindedir. Saldırılar, sayıca üstün olunan durumlarda yapılır. Yani, yüz yüze savaş oldukça nadirdir. Benzer şekilde baskınlarda saldıran taraf daha az zarar görür. Başarılı saldırılar sonucu toprak kazanımı olur. İnsanların yaptıkları saldırılardaki sebepler çeşitlidir: intikam, güvenlik, bazen de eş/kadın elde etme.
Şempanzelerin aksine insanlarda savaşçılar onurlandırılır, ödüllendirir, cezalandırılır veya endoktrinasyona maruz kalır. Savaşçılık kutsanan ve teşvik edilen bir kurumdur. İnsanlar uzun süreli barışçıl ittifaklar kurabilir (evlilik, ticaret vb. yollarla). İnsan topluluklarının kurduğu kültürel sistemler savaş esnasındaki kabul edilebilir davranışları düzenler. En önemli fark ise grup içi (parochial) fedakârlıktır (özgecilik). İnsanlar, ait oldukları gruplar için fedakârlık yaparlar. Bu davranış şempanzelerde yoktur.
“Parochial altruism” modeli, şempanze modeline meydan okuyabilecek birkaç yaklaşımdan biridir çünkü insanların, şempanzelerde bulunmayan savaşla ilgili psikolojik özellikleri evrimsel olarak geliştirmiş olabileceğini öne sürer. Örneğin, intikam alma arzusu, avcı-toplayıcılar arasında savaşın başlıca motivasyonlarından biridir ve bu tür bir davranış şempanzelerde gözlemlenmemiştir (Boehm 2011). Eğer ‘parochial altruism’ ya da intikam gibi özellikler, insanları şempanzelerden ayıran evrimsel karakteristikler olarak doğrulanırsa, şempanze modeli doğrudan avcı-toplayıcılara uygulanamaz. Yine de insan savaş psikolojisinin biyolojik evrimini anlamak açısından yararlı bir başlangıç noktası olmaya devam edebilir.
Araştırmacılar makaleyi şunu söyleyerek sonlandırıyor:
Şempanze modeli, insan savaşının evrimsel temellerini anlamak için yararlı bir başlangıç noktasıdır. Göçebe avcı-toplayıcılar arasında gözlemlenen savaş biçimleri bu modele büyük ölçüde uyar: düşük riskli, stratejik saldırılar ve topluluk çıkarına yönelik davranışlar. İnsanlar kültürel olarak bu davranışları yönlendirme, şekillendirme ve bazen bastırma kapasitesine sahiptir. Bu nedenle hem biyolojik hem de kültürel etkenler birlikte analiz edilmelidir.
KAYNAKÇA
Glowacki, L., & Wrangham, R. (2015). Warfare and reproductive success in a tribal population. Proceedings of the National Academy of Sciences, 112(2), 348-353. https://doi.org/10.1073/pnas.1412287112
Marlowe, F. W. (2005). Hunter-gatherers and human evolution. Evolutionary Anthropology: Issues, News, and Reviews, 14(2), 54-67. https://doi.org/10.1002/evan.20046
Rodseth, L. (2012). From Bachelor Threat to Fraternal Security: Male Associations and Modular Organization in Human Societies. International Journal of Primatology, 33(5), 1194-1214. https://doi.org/10.1007/s10764-012-9593-4
Sahlins, M. D. (1963). Poor Man, Rich Man, Big-man, Chief: Political Types in Melanesia and Polynesia. Comparative Studies in Society and History, 5(3), 285-303. https://doi.org/10.1017/S0010417500001729
Wrangham, R. W., & Glowacki, L. (2012). Intergroup Aggression in Chimpanzees and War in Nomadic Hunter-Gatherers: Evaluating the Chimpanzee Model. Human Nature, 23(1), 5-29. https://doi.org/10.1007/s12110-012-9132-1







