Terörist, Terörizm ve Terör Örgütleri Görecelidir
Ve hangi siyasi düzende yaşadığınıza göre değişir.
Herhangi bir eylemi terörizm olarak tanımlamak, bu tanım üzerinden bir kişiyi veya bir grubu terörist ilan etmek sanıldığından çok daha zordur (ve aslında inanılmaz kolaydır). Belki de bu nedenle terörizmin hiçbir zaman evrensel bir tanımı olmadı. Dahası, Birleşmiş Milletlerin dahi “terörizm” tanımı yoktur.

Bu tartışmaları anlatmak için iki ana kaynağa başvuracağım: Ramsay (2015) ve Schmidt (2023). En son bir kaynaktan bahsedip düşünmeyi size bırakacağım.
Ramsay’in (2015) terörizm çalışmalarında terörizmin tanımlanmasındaki zorluklara dikkat çeker. Terörizmin temel özelliklerini saptamaya yönelik az ya da çok denemeye dayalı sayısız girişimin yanı sıra (bkz. Teichman 1989; Gibbs 1989; Primoratz, 1990; Ganor, 2002; Sorel 2003; Shanahan 2010; Richards 2014), mevcut birçok tanımdan bilimsel bir fikir birliği sentezlemeye yönelik birkaç sistematik çaba da olmuştur (örneğin, Schmid, Jongman ve Stohl 1988; Weinberg, Pedahzur ve Sivan Hirsch-Hoefler 2004; Schmid 2004, 2011; Jackson 2011). Bu çabalar da yeni tanımların ortaya çıkmasına neden olmuştur; lâkin evrensel tanım sorununu çözmemiştir.
Schmid ve Jongman, 1988 yılında terörizm üzerine uzmanlaşmış 109 kişiyle gerçekleştirdikleri kapsamlı bir anket aracılığıyla, terörizmi bütünlüklü bir şekilde tanımlamayı amaçlamışlardır:
Terörizm, bireysel, grupsal ya da devlet destekli aktörler tarafından; kişisel, kriminal ya da siyasi nedenlerle başvurulan, gizli veya yarı-gizli şekilde gerçekleştirilen, tekrar eden şiddet eylemleriyle korku uyandırma amacı güden bir yöntemdir. Suikasttan farklı olarak, bu yöntemde şiddetin doğrudan hedefleri asıl hedefler değildir. Şiddetin doğrudan mağdurları genellikle rastgele seçilen kişiler (fırsat hedefleri) ya da temsilî/simgesel nitelikteki kişiler (seçimli hedefler) arasından seçilir ve birer mesaj taşıyıcısı işlevi görür. Terörist (örgüt), mağdurlar (tehlike altındaki bireyler) ve asıl hedef kitle arasında tehdit ve şiddete dayalı bir iletişim süreci işler; bu süreçle birlikte asıl hedef kitlenin ya korkutulması (dehşet hedefi), ya taleplerin iletilmesi (talep hedefi), ya da dikkat çekilmesi (ilgi hedefi) amaçlanır. Bu ise sırasıyla yıldırma, zorlama veya propaganda hedeflerinin öne çıktığı anlamına gelir.
Bu tanım her ne kadar kapsamlı ve sistematik bir çaba olarak öne çıksa da, bazı temel açmazlar içermektedir. Öncelikle, tanım çok sayıda unsur içermesiyle bir tür fikir birliği üretmeyi amaçlar; lâkin bu durum, kavramsal tutarlılığı zayıflatır. Örneğin, tanım hem eylemin “politik” olmasını bir kriter olarak sunar hem de “kişisel” ve “kriminal” saiklerle gerçekleştirilmiş eylemleri terörizm kapsamına alır. Bu noktada temel soru şudur: Politik olmayan bir şiddet eylemi neden terörizm olarak nitelendirilsin? Oysa literatürdeki pek çok araştırmacı, politik motivasyonu terörizmin ayırt edici unsuru olarak görmektedir. Schmid’in bu farklı motivasyonları aynı çatı altında sunması, tanımın analitik netliğini bulanıklaştırmaktadır.
İkinci olarak, tanımda “kurban-hedef ayrımı” (victim-target differentiation) merkezi bir unsur olarak sunulmaktadır. Schmid’in tanımına göre terör eylemlerinde doğrudan şiddetin yöneltildiği kişiler (mağdurlar), aslında asıl hedefler değildir. Yani bu eylemlerde amaç, doğrudan öldürülen ya da yaralanan kişilere değil, bu şiddet eylemini izleyen ya da öğrenen daha geniş bir kitleye (örneğin kamuoyu, hükûmet, toplum) bir mesaj iletmektir. Şiddet burada bir iletişim aracıdır. Ama bu ayrım bu kadar basit midir? Bir terör eyleminin amacı kamuoyunu korkutmak mı, bir devleti bir şeye zorlamak mı, yoksa sadece dikkat çekmek midir? Bunların hepsi farklı stratejilerdir ve “hedef–mağdur ayrımı” her biriyle uyumlu değildir. Bu yüzden bu kavram, birbiriyle tutarsız niyetleri aynı çerçevede açıklamaya çalışır. Bazı şiddet eylemleri doğrudan stratejik hedeflere yöneliktir ve mağdurlar aynı zamanda hedeflerdir. Ama yine de bu tür eylemler de terörizm olarak etiketlenebilmektedir. Bu da, hedef–mağdur ayrımının evrensel bir ölçüt olmadığını gösterir. Sabotaj ya da suikast gibi bazı eylemler, hedef–mağdur ayrımı barındırmaz ama yine de terörizm kapsamında değerlendirilebilir. Bu da kavramın tek başına ayırt edici bir kriter olmadığını gösterir. Örneğin, Andrei Karlov’a süikast düzenleyen fail, “Halep’i unutma, Suriye’yi unutma” şeklinde slogan atmış ve bazı aktörler bu eylemi terörizm olarak tanımlamıştır. Hedef de rastgele seçilmemiştir çünkü Karlov, 24 Kasım 2015'te Türk Hava Kuvvetleri tarafından sınır ihlali gerekçesiyle bir Rus savaş uçağının Suriye'de düşürülmesi sonrasında bozulan Rusya-Türkiye ilişkileri'nin normalleşmesinde önemli rol oynamıştır. Bu noktada, Karlov seçilen bir kurban mıdır? Yoksa asıl hedef midir? Ve bu süikast bir mesaj göndermek ve medyanın ilgisini çekmek için yapıldıysa terörizm midir? Değil midir?
Üçüncü ve daha temel bir soru ise şiddetin meşruiyetine ilişkindir. Hangi tür şiddet eylemleri meşrudur ve bu meşruiyet hangi aktörler tarafından, hangi bağlamlarda tanınır? Örneğin, sağcı bir örgütün gerçekleştirdiği bir eylem terörizm olarak etiketlenirken, benzer şiddet biçimleri sol bir örgüt tarafından gerçekleştirildiğinde ideolojik bağlamda meşrulaştırılabilir. Soğuk Savaş dönemi sol örgütleri eylemlerini anti-emperyalist direniş olarak temellendirirken, sağ örgütler bunu antikomünist ya da ulusal güvenlik gerekçeleriyle temellendirir. Her iki durumda da eylemler sembolik olabilir, politik hedefler taşıyabilir ya da kişisel nedenlerle gerçekleştirilebilir. Bahsedilen şiddet olaylarının terörizm olarak sınıflandırılması, çoğu zaman kim tarafından, hangi bağlamda ve hangi politik pozisyonla değerlendirildiğine bağlıdır.
Schmid (2011) daha sonra bu tanımı rafine etmeye çalışmıştır çünkü kendisi de eksikliklerinin farkındadır.
Birleşmiş Milletler, Terör ve Özgürlük Savaşçıları
Terörizmin tanımı nedir diye yazdığınızda binlerce tanıma denk gelebilirsiniz; lâkin literatürde ve terörizm çalışan uzmanlar arasındaki en önemli sorun evrensel bir terörizm tanımı olmamasıdır. Terörizmin tanımlanmasına ilişkin literatürde, Birleşmiş Milletler’in bir tanım üzerinde anlaşamaması efsanevi bir durumdur. Bunun nedeni tanımın kendisinde değil siyasi olmasında yatar. 1998 yılından bu yana bir “uluslararası terörizme karşı kapsamlı sözleşme” taslağı mevcuttur ve terörizmin finansmanının engellenmesine ilişkin sözleşmenin metninde bir terörizm tanımı da gizlice yer almaktadır. Söz konusu Birleşmiş Milletler sözleşmesi taslağı, bir teröristi şöyle tanımlar (basitçe yazdım, detayına ineceğiz): “Herhangi bir şekilde, hukuka aykırı ya da kasıtlı olarak, ölüm, ciddi bedensel zarar ya da bir devlet veya hükümet tesisine ciddi zarar vermeyi amaçlayan bir eylemi gerçekleştiren kişi; eğer bu eylemin amacı bir halkı korkutmak ya da bir hükümeti veya uluslararası örgütü bir şeyi yapmaya ya da yapmamaya zorlamak ise” (Ramsay, 2015, s. 218)
Bu sözleşmenin kabulüne yönelik bir karar geçirmeye çalışırken Birleşmiş Milletler, çeşitli konularda meşhur bir şekilde çıkmaza girmiştir. Bu konuların bazıları esasen teknik düzeydedir ve söz konusu sözleşme ile oluşturulacak rejimin, belirli eylem türlerini konu alan önceden var olan terörizm sözleşmeleriyle ya da uluslararası hukukun diğer alanlarıyla nasıl uyum sağlayacağına ilişkindir. Esas ihtilaf konusu, aslında bilinen bir sorundur: “Kim, terörist olarak tanımlanmadan güç kullanma hakkına sahiptir?” (Hmoud 2006); başka bir deyişle, “birinin özgürlük savaşçısı, diğerinin teröristidir” sorusudur.
Alex P. Schmid (2023, s. 10) kendisi de daha sonra bu konuya değinmiştir. ‘Terörizm’i tanımlamaktan ziyade, tanımın odağı ‘terörist eylem’ üzerine kaydırılabilir. Terörist suça odaklanan bu tür bir yaklaşım, birçok Batılı hükümetin yanı sıra Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen çeşitli konvansiyon ve protokoller tarafından da benimsenmiştir. Terörist suçun kapsamı zamanla genişletilmiştir; terörizme teşvik ve onu yüceltme, terör saldırısı tehdidinde bulunma, finansman sağlama, militan devşirme, eğitim verme ve terörist eylemlerde bulunan bir örgüte üyelik gibi hazırlık eylemlerini de kapsar hale gelmiştir.
Fakat, tam olarak ‘terörist eylem’ nedir ve şiddet içeren fakat terörist olmayan bir eylemden nasıl ayrılır? ‘Terörist eylemi’ tanımlamak, basit bir iş değildir. Örneğin ‘uçak kaçırma’yı ele alalım – bu, yaygın biçimde tipik bir terörist suç olarak kabul edilir. En az iki tür uçak kaçırma vardır; bu, eylemin sadece kaçış amacıyla mı yoksa üçüncü bir tarafı şantajla zorlamak amacıyla mı yapıldığına bağlıdır. İlk durumda: Eğer uçağın pilotuna silah doğrultulup, örneğin, Miami yerine Küba’ya gitmesi istenirse, pilot, mürettebat ve yolcular, bu talebe uyarak can güvenliklerini sağlayabilir. Bu uçak kaçırma kısa süreli bir korku yaratabilir; lâkin bu onu gerçek bir terör eylemi yapmaz. Öte yandan, kaçırma esnasında ABD hükûmetinden Guantanamo’daki tüm mahkumları serbest bırakması istenirse ve bu talep yerine getirilmezse uçağın bir gökdelene çarptırılacağı söylenirse, bu durumda uçaktaki kişiler, davranışlarını değiştirerek hayatlarına yönelik tehdidi ortadan kaldıramazlar. Her iki kaçırma biçimi de suçtur ve korku yaratır. Mamafih, yalnızca ikincisi gerçekten “terörist” bir eylemdir.
Veya Rus diplomatın öldürülmesini ele alalım. Bir diktatörün süikaste uğraması terörizm değildir ama birden çok siyasi aktörün süikaste uğraması - amaç insanlara bir mesaj vermekse - terörizmdir. Rus diplomatin öldürülmesi kesinlikle o dönemin siyasi olaylarının yansımasıydı ve arkasında politik bir neden vardı ama süikasti yapan kişi bu eylemden bir şey elde etti mi? Rus halkına veya hükûmetine bir korku saldı mı? Rusya’nın Suriye’deki faaliyetlerini durdurdu mu? Bu eylemin bir siyasi talebi var mıydı? Bu eylemi, geniş çaplı siyasi bir sonuca neden oldu mu? Hayır gibi görünüyor…
Sorun sadece burada bitmiyor. Yukarıdaki taslaktan gidelim.
Terörizmin tanımlanmasına dair en ayrıntılı çalışma, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun Hukuk Komitesi’nin (6. Komite) oluşturduğu 35 hukuk uzmanından oluşan bir Ad Hoc Komite tarafından gerçekleştirilmiştir. 1997 ile 2005 yılları arasında, Ad Hoc Komite; Terörist Bombalama Sözleşmesi (Terrorist Bombing), Terörizmin Finansmanı Sözleşmesi (Terrorist Financing Convention,) ve Nükleer Terörizm Sözleşmesi ( Nuclear Terrorism Convention) için metinlerin hazırlanmasını başarıyla tamamlamıştır. Fakat, Hindistan tarafından 1996 yılında gündeme getirilen Uluslararası Terörizme Karşı Kapsamlı Sözleşmeyi sonuçlandırma görevinde başarısız olmuşlardır. 29 yıl sonra bile, bu sözleşme taslağı hâlâ Genel Kurul tarafından onaylanmaya hazır hale getirilememiştir.
BM Ad Hoc Terörizm Komitesi’nin terörizme dair bir tanım üzerinde uzlaşamamasını, Eva Herschinger (2013) ulusal egemenlik ile evrensel ortak çıkar arasındaki gerilimle açıklamıştır:
“…neyin terör suçu olarak kabul edileceği büyük ölçüde ulusal çıkarlara bağlıdır ve bu nedenle evrensel olarak kabul edilen bir tanım, egemen güçleri sınırlandırıcı olarak görülür çünkü bu, her devletin terörizmi kendi mantığına göre tanımlama hakkından feragat etmesini gerektirir.”
Bu nedenle, Ad Hoc Komite’nin sayısız toplantısının (Alex P. Schmid, 1999 ila 2005 yılları arasında Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin Terörizmle Mücadele Şubesi adına gözlemci olarak bu toplantılara katılmıştır) ardından elimizde yalnızca geçici bir terörizm tanımı taslağı kalmıştır. Bu taslak içindeki tanım şu şekildedir:
Bu Sözleşme kapsamında, herhangi bir kişi, herhangi bir yolla hukuka aykırı ve kasten aşağıdaki fiillerden herhangi birini gerçekleştirdiğinde suç işlemiş sayılır:
(a) Herhangi bir kişiyi öldürmesi veya herhangi bir kişiye ciddi bedensel zarar vermesi; veya
(b) Kamuya açık alanlar, devlet veya hükümet tesisleri, toplu taşıma sistemleri, altyapı tesisleri ya da çevre dâhil olmak üzere kamuya veya özel kişilere ait mülklere ciddi zarar vermesi; veya
(c) Yukarıdaki (b) bendinde belirtilen mülk, yer, tesis veya sistemlere zarar vererek ya da verme olasılığı taşıyarak büyük ekonomik kayba yol açması;
ve bu eylemin amacı, doğası ya da bağlamı itibarıyla, bir halkı korkutmak ya da bir hükûmeti veya uluslararası bir örgütü bir eylemi yapmaya ya da yapmamaya zorlamak ise.
Bu taslaktaki tanım, devlet aktörlerinin olası rolü hakkında sessiz kalmaktadır (her ne kadar ‘herhangi bir kişi’ ifadesi belirli devlet yetkililerini de kapsıyor olabilir). Teröristlerin sivil ve silahlı çatışmaya katılmayan kişileri kasıtlı olarak hedef aldığı, medya ilgisi elde etmek ve bu yolla üçüncü tarafları etkilemek amacıyla gösteri niteliğinde kamusal eylemler gerçekleştirdiği gerçeği, bu BM taslak tanımında hiçbir şekilde yansıtılmamaktadır.
Ayrıca taslakta yer alan “herhangi bir araçla”, “herhangi bir kişi” ve “herhangi bir eylem” gibi ifadeler, tanımı fazlasıyla geniş hale getirmektedir. Bu da, insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü göz ardı ederek ‘terörizmle mücadele’ bahanesiyle hareket eden üye devlet hükümetleri tarafından suistimal edilme riskini beraberinde getirebilir.
Devletler, Terör Örgütleri ve Terör Listeleri
Bu noktadaki tartışmayı çok uzatmak istemiyorum. Lee & Tominaga (2024) devletlerin bu konuda nasıl bir tavır takındıklarını çalışmalarında gayet iyi bir şekilde göstermiştir.

Figür 3’ü incelemeden önce çalışmanın verisine ve literatüre katkısına bakalım. Çalışma, 35 ülkeye ait terörist listeleri ve 504 örgüt üzerine kurulu yeni bir veri kümesi kullanılmıştır. Çalışmanın amacı basittir: Devletlerin terör örgütü olarak tanımladığı grupları belirlerken hangi faktörlerin etkili olduğunu sistemik şekilde incelemek.
Devletler, belirli grupları neye göre terörist listesine koyarlar?
Güvenlik gerekçeleri listelemelerde önemli rol oynar: Özellikle bir grubun vatandaşlara yönelik saldırı geçmişi varsa listelenme olasılığı artar.
İç tehdit oluşturan gruplar yabancı gruplara göre daha sık listelenir. İlginç biçimde daha radikal (rejim devrimi gibi) hedefleri olan gruplar, sınırlı hedefleri olanlara göre daha az terör listesine girer. Bu durum, hükûmetlerin zayıf grupları (zaten sınırlı hedefleri vardır ve geniş kitlelere hitap etmezler) daha kolay bastırabilmek için listelemeyi tercih ettiği şeklinde yorumlanabilir.
Müttefiklerin listelediği grupların terörist olarak listelenme olasılığı daha yüksektir (politik uyum/simgesel destek).
Rakiplerin listelediği gruplar açısından istatistiksel olarak anlamlı bir etki bulunmamıştır.
Çalışma, terörist listeleme uygulamasının yalnızca güvenlik gerekçelerine değil, aynı zamanda iç siyasal kontrol ve dış politika dinamiklerine dayandığını ortaya koyar. Terörizmle mücadele söylemi, kimi zaman hükûmetlerin iç muhalefeti bastırmak ya da müttefiklerine diplomatik mesaj vermek için kullanabildiği bir araçtır.
Şimdi yukarıdaki Figür 3’e bakalım. Grafik, her bir ülkenin kaç örgütü terör listesine dahil ettiğini sayısal olarak gösterir. ABD ) ve Birleşik Krallık, en fazla örgütü terörist ilan eden iki ülkedir. Arjantin, Katar ve Myanmar’ın terör listeleri oldukça dardır.
Bu dağılım, ülkeler arasında ortak bir standart veya tanımın olmadığını, terörist olarak nitelendirilen grupların büyük ölçüde ulusal çıkarlar, iç siyaset veya dış politika hedefleri doğrultusunda seçildiğini ortaya koymaktadır. Bu durum ayrıca şunu gösterir:
Terörist tanımlamaları oldukça siyasi ve bağlama bağlıdır.
Aynı grup bir ülkede meşru muhalefet olarak görülürken, başka bir ülkede terörist olarak tanımlanabilir.

Şimdi Figür 4’teki örgütlere bakalım. Örneğin İŞİD 22 ülke tarafından, El-Kaide 20 ülke tarafından terör örgütü olarak tanımlanmıştır. PKK ise 10 ülke tarafından. Küresel uzlaşı oldukça sınırlıdır. 281 örgütten yalnızca 13'ü çok sayıda ülke tarafından ortak şekilde listeye alınmıştır. 135 örgüt sadece bir ülke tarafından terörist ilan edilmiştir.
Peki, sonuç?
Terörizmin tanımlanması, sadece kavramsal bir çaba değil, aynı zamanda bu tanımı yapmak isteyen veya istemeyen aktörler arasında gerçekleşen derin bir siyasi mücadeledir. Gerek Ramsay’in işaret ettiği tanımsal çoğulluk, gerekse Schmid’in önerdiği karmaşık tanım çerçevesi, terörizmin ortak ve net bir tanıma indirgenemeyeceğini ortaya koymaktadır. Birleşmiş Milletler’in on yıllardır süren ve halen sonuçlanamamış tanım arayışı da bu durumu doğrular niteliktedir. Bu bağlamda Lee ve Tominaga’nın (2024) ampirik çalışması önemli bir katkı sunar: Devletlerin "terörist" tanımlamaları, çoğu zaman sadece güvenlik kaygılarından değil, iç siyasal ihtiyaçlardan ve dış politik hesaplardan da beslenmektedir. Terörist listeleri, bu nedenle salt olarak hukuki değil, çoğu zaman stratejik ve pragmatik bir araç olarak şekillenmektedir.